BİR ASKERİN GÖZÜNDEN KKTC GERÇEKLERİ

      Bu yayınımda diğer yazı türlerinden farklı olarak saygıdeğer Erdoğan Volkan  ile yapmış olduğumuz röportaj yer alıyor. Bu nerenden çıktı? Kıbrıs'a geleli 8 ay olmuştu ve  hala ada hakkında öğrenmem gereken birçok şey olduğunu fark ettim. Haliyle burada Türkiye'dekinden çok daha farklı bir bir düzen var. Yerli halka nazaran yabancı insan sayısı çok daha fazla ve birden çok milletten insana ev sahipliği yapan bir ada. Kıbrıs gerek coğrafi konumu gerek turizm sayesinde insanlara tanımış olduğu ekonomik fırsatlardan dolayı yurt dışında yaşayan  birçok insanın gözdesi haline gelmiştir. Tabii bu durumun ada ve burada yaşayan yerli halk üzerinde etkileri olmuştur. Ben bu etkileri merak ediyordum işte. Sonra aklıma Erdoğan Bey  geldi. Çünkü hem Kıbrıs yerlisi hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde emekli bir albay olduğu için sorularıma  daha objektif ve net cevaplar verebileceğini düşündüğümden böyle bir görüşme teklif ettim. Sağ olsun beni kırmadı ve teklifimi kabul etti. Buradan bir kez daha Erdoğan Bey'e çok teşekkür ediyorum. Çok yararlı ve gerekli bir röportaj olduğunu düşünüyorum. Ben sormuş olduğum  bütün sorularımın cevabını aldım. Umarım sizlerde Kıbrıs adası hakkındaki  sorularınızın cevabını bu röportajımızda bulabilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim..

ERDOĞAN VOLKAN Röportajı


  Erdoğan Bey öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?

      4 Şubat 1966 yılında Güney Kıbrıs'ta bulunan, güzide bir kasaba olan Gazi Baf' ta dünyaya geldim. 1974 Barış Harekatı'ndan sonra Kuzey' e geçtik. 1974' te babamın asker olması ve tabi orada çatışmalar nedeniyle esir düşme gibi olaylar yaşadık. Babam esir düşmüştü ve Rumlar tarafından yine şu an Güney Kıbrıs'ta bulunan Yeroşibu dediğimiz bölgede bir esir kampına yerleştirilmişti. Daha sonra da oradan bir şekilde 1975 yılında esir takası sonucunda babam Kuzey'e geçti. Öylelikle bizi 1975 yılında Türk tarafına Barış Gücü vasıtasıyla getirtti ve o zaman ilk etapta Lefkoşa' da ikamet eden amcamın yanında yaşamaya başladık.

     Güney Kıbrıs'tayken ilkokul ikinci sınıfta okuyordum. Savaş nedeniyle yarıda kalmıştı. Lefkoşa'ya geldikten sonra burada ilkokula devam ettim. Daha sonra kalıcı olarak Mağusa bölgesine yerleştik. Mağusa'da Alasya ilkokulunda öğrenimime devam ettim. İlkokul bittikten sonra Canbolat Ortaokulu ve Lisesine devam ettim. Liseyi bitirmeye müteakip 1984 yılında Kara Harp Okuluna başvurdum. Okulu kazandım ve öğrenim görmek için Ankara'ya gittim. Dört yıl orada eğitim gördükten sonra Teğmen rütbesinde mezun oldum ve Güvenlik Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde komutanlık yaptım. 2010 yılında bu meslekten emekli oldum. Evliyim, iki çocuk babasıyım. Bir kızım ve bir oğlum var. Askerlik mesleğinden sonra turizm sektöründe çeşitli otellerde Güvenlik Müdürü olarak çalıştım. Halen KKTC'de bulunan bir otelde Güvenlik Müdürü olarak çalışmaya devam etmekteyim.

Erdoğan Bey, mevcut çalışmakta olduğunuz işiniz dışında sosyal hayatınızda ne tür hobileriniz vardır?

    Hobilerim, genellikle avcılık ve kültür gezileri olarak belirtebiliriz. Aktif olarak avcılık yapmaktayım. Fırsat buldukça da çeşitli kültür gezilerine katılmaya çalışırım, farklı ülkeleri gezme görme amacım da vardır. Bir de bahçe işleri ile ilgilenmekten hoşlanırım. Çünkü kendimi iyi hissetmemi sağlıyorlar.

Başardığınız en zor hayaliniz neydi?

   Çocukken çok hayal kuracak durumda değildim. Yani bizim bölgesel olarak yaşadığımız bu gergin savaş ortamı pek hayal kurmama fırsat vermedi. İnsanların tabii ki hayalleri olması gerekir. Ama biz çocuk yaşta o sıkıntıları çektiğimiz ve görmüş olduğumuz zorluklardan dolayı herhalde asker olmayı istemişimdir. Bu hayalimi büyük zorluklar ve imkansızlıklar içinde gerçekleştirdim. Askeri alandaki meslek hayatımı başarılı bir şekilde sonlandırdıktan sonra iş hayatıma turizm alanında devam etmeye karar verdim. Genel olarak sevdiğim işi yaptığıma inanıyorum.

Erdoğan Bey hayatınızda  unutamadığınız bir olay var mı, varsa bizimle paylaşabilir misiniz?

   Geriye dönüp baktığımda unutamadığım çok olay var. Bir tanesi yaşadığımız 1974 savaşı bizde toplum olarak bir travmaya sebep olmuştur. Çocuk olmamız ve sevdiğimiz insanların Rumlar tarafından öldürüldüğünü görmek bizi derinden etkilemiştir. Askerlik mesleğinde yaşadığım bazı olaylar var elbette. Bir örnek verecek olursam, atış alanında hedef kontrolü yaparken bir adım attıktan sonra yanımdan merminin geçmesi gibi.

  Peki, gitmeyi hayal ettiğiniz, kesinlikle görmem gerekir dediğiniz bir yer var mı?

   Özellikle Çanakkale olmak üzere Karadeniz Bölgesini görmeyi çok istiyorum. Bunun yanında yurt dışında imkan bulduğum sürece görmek istediğim yerler var. Belirgin bir destinasyon söyleyemiyorum şu anda ama Türkiye'de belirtmiş olduğum yerleri özellikle görmek istiyorum.

Erdoğan Bey, ölü ya da diri biriyle tanışmak isteseniz bu kim olurdu?

    Mustafa Kemal Atatürk'ü görmeyi isterdim, onunla tanışmayı çok isterdim.

 KKTC'de turizm sektöründe nelerin mutlaka daha iyi hale getirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

   Turizm sektöründe öncelikle bir devlet politikasının net olarak ortaya konulması gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu o kadar kolay değil. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ambargo altında. Güney Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'nde olması da bu durumu etkilemektedir ve bizi zora sokmaktadır. Ulaşımdan tutun da verilen hizmete kadar birçok şeyi etkilemektedir. Bunlar turizmi olumsuz etkileyen hususlardır. Bir örnekle açıklayacak olursam; Avrupa'dan ülkemize tatile gelmek isteyen bir turist buraya direkt uçuş yapamıyor. Türkiye üzerinden gelmek zorunda kalıyor. Hâlbuki Güney' e baktığımızda turist direkt uçağa atlayıp Güney Kıbrıs'a inebiliyor. Ülkeye gelmek isteyen biri için bu bir kolaylıktır, bir hizmettir. Bunlar hep tanınmamışlığın vermiş olduğu sıkıntılardır. Bunların aşılması için devlet tarafından teşvikler verilmesi lazım, fiyat istikrarı olması lazım. Kalite olarak baktığımız zaman otellerimizin misafirlerine sunmuş olduğu kalite gerçekten üst seviyededir. Bunun yanı sıra pazar olayının da çözülmesi gerekiyor. Çünkü tanınmamışlığın vermiş olduğu sıkıntılardan dolayı her kesime ulaşamıyoruz, her ülkeden misafir getirme potansiyeline sahip değiliz. Genel olarak benim turizm sektöründe gördüğüm sıkıntılar bunlar.

 KKTC'de artan yabancı nüfus, KKTC vatandaşının sosyal yaşantısını nasıl etkilemektedir? Bu konu hakkındaki gözlemlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

 Ne gibi sıkıntılar yaratmıştır? Örneğin eskiden insanlar kapısı, penceresi açık yaşarken bugün şu anda bunu yapmak imkansız anlayabiliyoruz. Çok etkiliyor. İlk etapta bakıldığı zaman olumlu gibi gözüküyor aslında ama öyle değil. Şimdi inşaat sektörüne baktığınız zaman inşaat yapılıyor, yabancılara ev satılıyor, bir kazanç bir gelir elde ediliyor. Bu doğal bir şey. Öte taraftan şunu düşünmek lazım. Ada nüfusu bunu daha ne kadar kaldıracak? Senin alt yapın yetersiz, elektriğin, suyun, bütün şeylerin yetersiz. Şu anda Ada' da her gün kesintiler yaşıyoruz. Bunun sebebi işte alt yapının yetersiz olmasıdır. Yeterli alt yapı olmadığı için devamlı sıkıntılar yaşıyoruz. Bunun yanında vatandaşlar sıkıntıda. Yani ben bir vatandaş olarak belli bir gelir düzeyinde olmama rağmen rahat bir ev alamıyorum. Çünkü fiyatlar aşırı yüksek. Talep olduğundan dolayı, yabancılar da o imkanlara sahip olduğu için kolayca buradan ev alabilir. Ama vatandaş bunu yapamıyor. Çünkü gelirler bellidir. Sıkıntı bu. Ne gibi sıkıntılar yaratmıştır? Örneğin eskiden insanlar kapısı, penceresi açık yaşarken bugün bunu yapmak imkansız anlatabiliyor muyum? Bunun yanında yabancılar ileride demografik yapıyı da değiştirebilir. Yabancı nüfus artışının bu tür olumsuz sonuçları vardır.

 Ada'da yabancıların çalışıyor olması ne gibi sorunlara yol açıyor?

   Tabii şöyle sorun oluyor. Şimdi normal şartlarda vatandaşın her zaman çalışan olması ülke için avantajdır. Ancak bu insanların ucuz iş gücü adı altında çalıştırma maksadı olduğundan dolayı hem müşterilerle iletişim açısından sıkıntı olmakta hem de çözüm üretmemektedir. Yani sonuçta adam işini yapıyor, parasını alıyor. Bu para hep dışarı kaçıyor, ülkenin dışına çıkmış oluyor. Bunun ülkemize hiçbir faydası yok. Yani vatanını seven, ülkesinin geleceğini düşünen bir vatandaşın  bu konuda daha doğru politikalar izlemesi gerektiğini düşünüyorum.

       Şimdi zaten biraz önce bana bir soru sormuştun işte yabancıların etkisi nedir gibisinden işte bu da ona ilintili olan bir olaydır. İnsanlar daha fazla kar edebilmek için maliyeti düşürmeye çalışmaktadır. Bütün ekonomide sistem budur. Yani kar edebilmen için ya ücreti artıracaksın veya ucuz alacaksın ki ucuz satabilesin. Temel dayanak budur. Dolayısıyla tabi bir de şu önemli, işçi potansiyelin nedir? Nüfus oranına göre. Gerçekten bu kadar market zincirinin olması, mağazanın olması yeterli mi? Yoksa fazla mı? Bunu ortaya koymak lazım, sınırlandırmak lazım. Yani ülkenin ihtiyacına göre kuruluşların oluşturulması lazım. İhtiyaca göre de bir planlama yapılması lazım. Şimdi senin vatandaşın çalışamıyor. İşçiler yabancı ülkeden geliyor. Niçin çalışmıyor senin vatandaşın? Çalışmak istemiyorsa bunun sebeplerini araştırarak ortaya çözümler koyman lazım.

Ada'daki ulaşım sistemi sosyal hayatı nasıl etkiliyor?

  Aşırı derecede olumsuz etkiliyor. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde toplu taşımacılık gelişmemiştir. Maalesef her noktaya ulaşım yoktur. Dolayısıyla bir ailenin bir yere gidebilmesi için mutlaka kendisine ait şahsi bir arabası olması gerekiyor. Ya da araç kiralaması lazım. Araç kiralamak da bugün şartlarında oldukça pahalı. Dolayısıyla insanlar bir şekilde bir araç alıp onunla ulaşımlarını sağlamaya çalışıyorlar. Gönül isterdi ki toplu taşımacılık gelişsin ve herkes istediği yere toplu taşıma ile gidebilsin. Ancak bu da diğer sorunlar gibi bir türlü çözülemedi.

 Erdoğan Bey, şu an bulunduğumuz Mağusa bölgesinde genel olarak bir çevre kirliliğinden bahsetmek mümkün. Buradaki çevre kirliliği ve küresel ısınmaya olan etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Genel olarak bakıldığında her şeyin küresel ısınmaya bir etkisi vardır. Ada'da sadece araç değil insan da çok fazla olduğundan dolayı bu durumla karşılaşmak mümkün. Tabii çevre kirliliğinin önüne geçmek için öncelikle çok iyi bir eğitim almak lazım. Bu eğitim aileyle başlayıp ilkokul, ortaokul ve insanın yaşamının sonuna kadar devam etmelidir. Çevre eğitimi çok önemli aslında. Herkesin bu eğitimden geçmesi ve benimsemesi, özümsemesi lazım. Bunun eğitimini almamış bir insan, sigara içer izmaritini yere atar ve yangınlara sebep olabilir. Pikniğe gider ama çöplerini toplama gereği duymaz. Her yeri pisletir evine döner. Böyle insanların evine baktığınızda da orada da bu şekilde davrandığını görürsünüz.

 1974' ten sonra Ada' ya gelen Türk yerleşimciler Kıbrıslı Rum yetkililerin iddia ettiği gibi yabancı faktör müdür?

      Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde Rumlar Türkiye'yi işgalci olarak görüyor. Hâlbuki Türkiye buraya müdahale ederken tamamen garantörlük hakkını kullanarak müdahale etmiştir. Hatta Lozan Barış Antlaşması kapsamında Türkiye diğer garantör ülkelere özellikle İngiltere'ye " Gelin birlikte müdahale edelim" teklifini yapmıştır. Fakat cevap alamadığından dolayı "Ayşe tatile çıksın." parolasıyla bir müdahale başlatmıştır. Dönemin Hükümeti ve Kıbrıs Barış Harekatı 1974 yılında icra edilerek bugünkü özgürlüğümüze kavuşmuş olduk. Enosis maksadıyla Türk nüfusunu yok etmek ve Kıbrıs adasını Yunanistan'a bağlamak büyük hayalleri olduğundan dolayı bunu yapmaya çalıştılar. Ancak Türkiye Cumhuriyeti buna izin vermedi. Çünkü Türkiye 1960 anlaşmalarına göre garantör ülkeydi. Bu hakkını kullandı ve buradaki Kıbrıslı Türk vatandaşlarını kurtarmak maksadıyla Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştirmiştir. Bugün Ada' da barış vardır. Hatta bu Yunanistan'ın demokrasiye kavuşmasını sağlamıştır. Çünkü o zaman Yunanistan'da cunta yönetimi vardı. 1974 Harekatı'yla da Yunanistan cunta yönetiminden kurtulmuş oldu, ülkeye demokrasi geldi.

 Kuzey Kıbrıs'ta tarım ve hayvancılık faaliyetleri hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

    Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde hal yasası olmadığından dolayı tarım ve hayvancılık Türkiye'deki gibi gelişme gösterememiştir. Açıklayacak olursam üreticinin üretim yapabilmesi için ister hayvancılık olsun ister tarım olsun devlet tarafından teşvik edilmesi lazım. Üreticiye destek olması lazım. Şu anda devlet tarafından kısıtlı ve yetersiz destek verilmektedir. Hal böyle olunca üretim yapabilmek için üretici bir borç yükü altına girebilmektedir. 

     Bugün bir dönümlük bir sera düşün. Buraya fide alman için en az 70-80 bin TL harcaman gerekir. Sadece fideye verilen miktar bu. Ama Sadece fideyi alıp dikmekle bitmiyor ki. Bunun ilacı gübresi işçiliği. Nerede?Bugün bir işçi, nereden baksan 2000 TL’ye yakın günlük yevmiye istemektedir. En az 5-6 tane işçi tutman gerekiyor. Düşünsene günlük yevmiye 10.000 /12.000 TL işçi parası vermek zorundasın. Daha sonra ilaç alacaksın. Gübre alacaksın ve bunlar aşırı pahalı devletin bunları da denetim altına alması lazım ki üretici üretim yapabilsin. Ürettin piyasaya sunacaksın, zaten yasalardan dolayı kendin satamıyorsun. Toptancılara vermek zorundasın. Toptancılar kendi aralarında belli fiyat belirleyip piyasaya empoze ediyor. Hal yasası da olmadığı için onların keyfi bir şekilde verdiği fiyatlardan satılıyor mallar. İşte bugün domatesi 80 TL’den efendime söyleyeyim. Salatalık. 73’TLden yemeye çalışıyoruz. Tabi vatandaş bunları bilmediği için ne diyor? Domates neden bu kadar pahalı, salatalık bu kadar pahalı olabilir mi? Olur. Sen 1 litrelik ilacı 3000-4000 TL' ye satarsan, sebzeyi pahalı yersin. Bir de elektrik parası var. Sebzeyi sulamak için kullanacağın kuyu ne ile çalışacak? Elektrik ile mazotla çalışır. Sen onu teşvik olarak vermiyorsan nasıl üretim yapacaksın? 

      Hayvancılıkta da benzer sorunlar var. Örneğin yem ücretleri dünya parası. Dolayısıyla bu sorunların devlet tarafından çözüme kavuşturulması denetim altında tutulması gerekiyor. Sadece bu alanlar değil bunlarla ilintili yan sektörlerinde kontrol altına alınması lazım. İşte tarımda kullanılan zirai ilaçlar bunların da maliyetini düşürülmesi gerekiyor. Keyfi fiyatlandırılmaların önüne geçilmesi gerekiyor, gübre ve yem ücretleri içinde aynı şeyler geçerli. Denetleme olmadığı için isteyen istediği fiyattan satışa sunuyor. Bütün bu sebeplerden dolayı üretici verdiği emeğin karşılığını alamadığı için üretim yapmaktan vazgeçmektedir. Haklı. Çünkü sürekli sıkıntılarla boğuşuyor. Üretim yapıyorsun piyasaya sürüyorsun bir bakıyorsun ki Rum tarafından kaçak et gelmiş. Üretici rekabet edemiyor, bu durumla başa çıkamıyor. Tüm bu saydıklarıma karşı devletin güçlü yasalarla üreticinin sorunlarını çözmesi gerekiyor.

     Adada  zeytincilikle de uğraşan insanlarımız vardır. Adanın her yöresinde hemen hemen her yerinde zeytin ağacı mevcut. Gerek tarlasında gerek evinin bahçesinde zeytin yetiştiren insanlarımız vardır. Tabi mevsimlerin kuraklaşması zeytin yetiştiriciliğini de olumsuz olarak etkilemiştir. Dolayısıyla tarımla ilgili sorunları çözebilen zeytini sulayabilen ve bakımını yapabilen insanlar yağını ihtiyacını zeytini elde edebilmektedir. Her yörede yağ çıkarma fabrikası mevcuttur. O konuda hiçbir sıkıntımız yok. Zeytini toplayıp fabrikaya getiriyorsun. Ücretini ödedikten sonra yağını çıkartıp alıp evine götürebiliyorsun. Ama bunun da denetim altında olması lazım. Belli bir kıstas dahilinde olması gerek. Tüm bu işlemlerin hijyenik olarak yapılabilmesi için bu fabrikaların da denetimden geçmesi gerekiyor. Fabrikada hijyen kurallarına uyuluyor mu? Anlatabildim mi? Bunların hem teftiş edilmesi hem de devlet politikası haline getirilmesinin neticesinde çok daha güzel gelişim gösterebilir. Çok daha iyi verim alınabilir. Yani bugün Türkiye'den su geldi. Kasabalara ve şehirlere su verildi. Ama tarımsal maksatlı su hala bağlanmadı. Bunların yapılması lazım. İnsanların çiftçinin suya erişiminin sağlanması lazım ki tarım gelişsin. İmkanlar yetersiz. Artı pazar olayı yani şimdi sen tonlarca zeytini ürettin. Bu yağı satamadıktan sonra bir anlamı yok. Yani pazarların bulunması gerekir ki hem şahıslar hem de devlet zarar görmesin.

    Eskiden Ada da hayvancılık yapılırdı. Arabistan'a canlı et satılırdı. Hayvanlar buradan gemi vasıtasıyla Arabistan'a gönderilirdi. O durdu mesela, şu anda yok. Bunun gibi yani bu tamamen devletin teşvikiyle pazar bulmasıyla gelişecek, yapılabilecek olaylardır. Devlet zaten o imkanı sunduktan sonra Kıbrıs Türk halkı çalışkandır. Her türlü işi yapar ama o imkanın sunulması lazım.

Peki bir turist olarak burada gezip görmemiz gereken yerler nereleridir?

   Adanın her yeri de çok güzeldir, doğaldır. Mağusa bölgesinde Surlar var, Salamis Harabeleri, Lala Mustafa Paşa camisi var yöremizde. Can Bulat Müzesi var, Kapalı Maraş bölgesi var. Yani her yöremizde işte Lefke' de Soli harabeleri var.Lefkoşa'da Büyük Han, Girne Kapısı. Turistik yerimiz çok. Venedikler' den kalan bir sürü turistik yerlerimiz vardır. Harita alıp adanın her yerini gezme şansınız var. Tabi ulaşım sorununu çözebiliyorsanız gezilecek görülecek yer çok.

KKTC' ne geldiğimden beri burada sıkça duyduğum bir cümle var " Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı, Türkiye' den gelen Türklere karşı." Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

     Genelde şöyle bir algı var. İşte Kıbrıs halkı Türkiye Cumhuriyeti halkını istemiyor, onlara karşılar. Ben Türkiye'ye gittiğim zaman da çoğu insan bana bunu soruyor. Ben de kendilerine şunu söylüyorum. “Kıbrıs halkı milliyetçi bir halktır. Kesinlikle böyle genel yaygın bir görüş yoktur. Her toplumda belli kesimler var, zıt düşünceleri olan insanlar var. Ama bunu topluma genellemek doğru olmaz. Biz de Türk vatandaşıyız. Kendimizi bu şekilde görüyoruz. Bugün varsak Türkiye Cumhuriyeti sayesinde varız. Bunu hiçbir zaman unutmuyoruz. “Yani şunu söyleyeyim sana. KKTC'de doğdum ama aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Niye karşı olayım? Yani karşı olmamı gerektirecek bir durum yok. Ama sen gelirsen ve burada hırsızlık yaparsan, insanların canına malına kastedersen ve yüz kızartıcı suçlar işlersen hangi milletten olursan ol, sevilmen mümkün değildir. Kıbrıs Türk halkına kötülük yapmaya gelen insanları kimse sevmez. Türkiye Cumhuriyeti'ne gelsem orada bir suç işlersem aferin mi diyecekler bana. Sen de beni sevmeyeceksin. Yani insan olanı biz insan olarak görürüz. Ona göre davranırız. Ama sen gelip aksi davranışta bulunursan doğal olarak kimse seni istemez.

 Kapalı Maraş hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? 

       Kapalı Maraş 1974 öncesi turizm merkeziydi dersem doğru bir kelime kullanmış olurum. Kapalı Maraş 5.000 m²'lik bir alandır. Yaklaşık olarak 15.000 küsur civarında otel, apartman ve ev tipi yapılar bulunmaktadır. Maraş'ta Kennedy Caddesi ve Demokratiya Caddesi üzerinde sahil şeridinde altın mücevher ve değerli eşyaların satıldığı dükkanlar mevcuttur. Demokratiya Caddesi ve üst tarafta ise pazar, sinema, petrol istasyonu, işte galeriler gibi yapılar mevcuttur.

    Şu anda Güvenlik Kuvvetlileri Komutanlığı bünyesinde bir yer olarak asker tarafından korunmaktadır. Bu bölgenin bir kısmı belediyenin açtığı yıl herhalde 3-4 yıl olmuştur. Tam hatırlamıyorum tarihi. Sivil halka belli bir güzergahta hizmet vermektedir. Yani turistik olarak gezip görülmesi açısından bazı düzenlemeler yapılmıştır Gazi Mağusa Belediyesi tarafından. Bu bölgede yine Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait ordu evi mevcuttur ve hizmete devam etmektedir. Yine bu bölgeyi kontrol altında tutan Birleşmiş Milletler Barış Gücü'ne ait noktalar bulunmaktadır. Bunların görevi devamlı bölgeyi kontrol altında tutmaktır, raporlamaktır. Şöyle dersek doğru olur. Kapalı Maraş bir turizm ve ticaret merkeziydi ve turistlerin en uğrak bölgelerinden bir tanesiydi. 1974 öncesi hatta orada mevcut bir oteli var. İngilizlere ait. Adı Golden Sands Hoteliydi. 1974'ünün Mayıs ayına kadar rezervasyonu bulunuyordu. O derecede. Ben bu bölgede görev yaptım. Yani her noktasını hemen hemen bilmekteyim.

  Kuzey Kıbrıs'ta düzenlenen festivaller nelerdir ve ne amaçlanmaktadır?

     Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin her yöresinde bir festival hemen hemen gerçekleştirilmektedir. Örnek verecek olursak Lefke' de Hurma festivali var. Büyük Konuk'ta Eko Günleri adı altında festivaller var. Mehmetçik'te üzüm festivali, Girne' de Zeytin Festivali, Güzelyurt Portakal festivali ve Tepebaşı'nda Lale festivali bu gibi bir sürü festivaller düzenlenmektedir ve buradaki amaç o bölgeyi canlandırmak, yöresel ürünlerin satışını yapmak ve o ürünleri tanıtmak, Kıbrıs kültürünü gelenek ve göreneklerimizi misafirlere göstermek ve o bölgeye bir katkı sağlamak maksadıyla yapılmaktadır.

Erdoğan Bey, bir büyüğümüz olarak biz gençlere nasıl bir tavsiyede bulunmak istersiniz?

      Hayallerinizin peşinden koşun. Mutlaka doğru olan her şeyi yapın. Yarın öbür gün geç kalmadan niye bunu yapmadım sorusunu kendinize sormayın. Hedef koyun ve hedefinize ulaşmak için çabalayın.

 Peki Erdoğan Bey sizinle gerçekleştirdiğimiz bu görüşme hakkında neler söylemek istersiniz?

    Seni öncelikle takdir ediyorum. Bu yaşlarda çeşitli konularda görüş alman, araştırma yapman, bilgi edinmen, öğrenmen çok güzel bir şey. Bütün gençlerimize bu şekilde davranmasını tavsiye etmekteyim. Çünkü yaptığın çok güzel bir şey. Yani bilmediğin konuları araştırmak, yeni şeyler öğrenmek, bilgi kültürünü artırmak. Bu da insanın varoluş sebeplerinden bir tanesi aslında. Ve her zaman hangi yaşta olursak olalım bu şekilde yapmalıyız. Bilmeyen yapamaz. Hani derler ya işte bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. Buna inanın ve hedeflerinizi gerçekleştirmeye çalışın.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akne (Sivilce) Sorununa : Bal Maskesi

İlk İnsan Irkı, İlk Atalarımız? NEANDERTALLER

Tok Tutan Harika Bir Yulaflı Tarif